top of page

Yataktan Çıkacak Gücüm Yok: Bu Sadece Tembellik mi, Yoksa "Bed Rotting" mi?

  • Yazarın fotoğrafı: Nurullah Doğru
    Nurullah Doğru
  • 4 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Sosyal medya literatürüne Bed Rotting olarak giren kavram, günümüzde pek çok kişinin sabah uyanır uyanmaz hissettiği, bazen günlerce süren o tanıdık ağırlığı tanımlıyor: Fiziksel bir engel olmamasına rağmen yataktan çıkamama, yorganın altında saatlerce ekran kaydırma ve dış dünyanın taleplerine karşı tam bir kayıtsızlık hali. "Yataktan çıkacak gücüm yok"


Karanlık ve dağınık bir yatak odasında, yorganın altına sığınmış genç bir birey. Yüzü sadece elindeki akıllı telefonun yaydığı soğuk mavi ışıkla aydınlanıyor. Bu görsel, Z kuşağı arasında yaygınlaşan 'Bed Rotting' (Yatakta Çürüme) akımını, depresif izolasyonu ve sosyal medya bağımlılığının yarattığı tükenmişliği temsil etmektedir.

Ebeveynler veya dış gözlemciler için bu durum sıklıkla "tembellik" veya "sorumsuzluk" olarak etiketlense de, psikoloji perspektifinden bakıldığında tablo çok daha karmaşıktır. Bu eylem, keyfi bir yatıştan ziyade, aşırı uyarılmış bir zihnin ve tükenmiş bir sinir sisteminin "acil durum frenini" çekmesidir.


1. Sinir Sistemi Perspektifi: "Dinlenmek" ve "Donmak" Arasındaki Fark


Dinlenmek, harcanan enerjinin geri kazanılmasıdır ve kişiyi yenilenmiş hissettirir. Ancak "Bed Rotting", genellikle kişiyi daha yorgun ve suçlu hissettirir. Bu durumu anlamak için Stephen Porges'in Polivagal Teorisi'ne bakmak gerekir.

Sinir sistemimiz tehdit algıladığında "Savaş veya Kaç" tepkisi verir. Ancak modern dünyadaki tehditler (ekonomik kaygılar, gelecek belirsizliği, performans baskısı) fiziksel değil psikolojiktir ve süreklidir. Savaşamayacağımız veya kaçamayacağımız kadar yoğun bir stres altında kaldığımızda, sinir sistemi üçüncü bir moda geçer: Donma/Kapanma.

Yataktan çıkamamak, aslında biyolojik bir "kış uykusu" taklididir. Beden, dış dünyanın uyaranlarına karşı kendini kapatır, metabolizmayı yavaşlatır ve kişiyi güvenli gördüğü tek alana (yatağa) hapseder. Bu, tembellik değil, sistemin çökmemek için kendini kapatmasıdır.


2. Nörobiyolojik Tuzak: Ucuz Dopamin ve Eylemsizlik


Bu süreçte yatakta boş durulmaz; genellikle bir ekran eşlik eder. Kişi, zihnindeki kaosu bastırmak için sosyal medyada pasif bir tüketiciye dönüşür. Burada devreye nörobiyoloji girer.

Beynimizdeki ödül mekanizması, bir hedefe ulaşıp onu başardığımızda (örneğin bir işi bitirmek, spor yapmak) dopamin salgılar. Ancak sosyal medya, hiçbir çaba harcamadan beyne "ucuz dopamin" pompalar. Beyin, bu kolay hazzı aldıkça, gerçek hayattaki çaba gerektiren eylemler (yataktan kalkmak, duş almak, işe gitmek) ona anlamsız ve zor gelmeye başlar.

Bu durum, "Motivasyonel Anhedoni"ye yol açar. Yani kişi, yataktan kalkmanın getireceği ödüle dair inancını yitirir. Telefon ekranı, kişiyi yatağa bağlayan dijital bir prangaya dönüşür.


3. Şema Terapi ve Psikanalitik Bakış: Bir "Kaçış" Olarak Yatak


Sigmund Freud, yoğun stres altındaki bireylerin gelişimsel olarak daha önceki evrelere dönme eğiliminde olduğunu (Regresyon) belirtmiştir. Yatak, sembolik olarak anne rahmini; sıcak, korunaklı ve sorumlulukların olmadığı o ilk güvenli alanı temsil eder.

Modern psikoterapilerden Şema Terapi ise bu durumu "Kopuk Korungan Mod" ile açıklar. Kişi; yetersizlik, başarısızlık korkusu veya duygusal yoksunluk gibi acı veren şemalarıyla yüzleşmemek için duygularını uyuşturur. Yataktan çıkmak demek, hayatın sorumluluğunu almak ve potansiyel olarak "hata yapmak" demektir. Yatakta kalmak ise, hiçbir şey yapmayarak "hata yapma riskini" sıfıra indirmektir. Bu, işlevsiz bir baş etme mekanizmasıdır.


4. Bilişsel Davranışçı Teori: Hareketsizlik Döngüsü (Yataktan Çıkacak Gücüm Yok)


Bilişsel Davranışçı Teori (BDT), duygu, düşünce ve davranışın birbirini nasıl etkilediğini inceler. "Bed Rotting" yaşayan kişide tipik düşünce şudur: "Enerjim yok, bu yüzden hiçbir şey yapamam."

Ancak BDT bize paradoksal bir gerçeği gösterir: Enerji, eylemden sonra gelir. Hareketsiz kaldıkça, bedenin enerji üretimi düşer, depresif ruminasyonlar (geviş getirir gibi düşünme) artar ve kişi kendini daha yorgun hisseder. Bu döngüye "Letarji Döngüsü" denir. Kişi dinlendikçe değil, çürüdükçe yorulur.


Sonuç


Zaman zaman yorganın altına saklanıp dünyadan kopmak istemek insani bir ihtiyaçtır ve patolojik değildir. Ancak bu durum;

  • Sorumluluklarınızı (iş, okul, hijyen) aksatmanıza neden oluyorsa,

  • Dinlenmiş değil, daha tükenmiş ve suçlu hissettiriyorsa,

  • Sosyal izolasyona yol açıyorsa,

Bu artık masum bir dinlenme değil, klinik bir tablonun (Depresyon, Tükenmişlik Sendromu vb.) habercisi olabilir.


Bu döngüyü kırmanın yolu, Davranışsal Aktivasyondur. Yani, iyi hissetmeyi beklemeden, küçük de olsa eyleme geçmektir. Yatağı sadece uyku için kullanmak, sabah uyanır uyanmaz ışık almak ve dijital detoks uygulamak ilk adımlardır. Eğer "kalkacak gücü" kendinizde bulamıyorsanız, altında yatan kök nedenleri (şemalar, travmalar, depresyon) çalışmak için profesyonel bir destek almanız gerekir.

Unutmayın; yatak güvenli bir limandır, ancak demir atıp çürümek için değil, dinlenip yeniden yola çıkmak için.

Yorumlar


bottom of page